Kusursuz mutluluğun peşindeyiz hepimiz. Peki aslında aradığımız nedir?
“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu bilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu.”*
İlk okuduğum andan itibaren beni değiştiren ve yaşamımın çeşitli evrelerinde bana geri dönen cümleler bunlar.
Hayatımızın en mutlu anının peşindeyiz. İçinde yaşadığımız, geçirdiğimiz bir günü değil, hep ilerideki bir günü hayal ediyoruz. Olduğumuz bir hal değil, olacağımız bir tasarı. Belirli koşulları gerçekleştirdikten sonra varacağımız bir mertebe. Yarattığımız değil, bize gelen bir şey.
Ne kadar çok anlam yüklüyoruz mutluluğa. Öyle ki çoğunlukla bir anın özgünlüğünü ve duygularımızın sahiciliğini göremiyoruz.
Hatırlamaya çalıştığınız bir şarkının tesadüfen çalmaya başlaması, metroda küçük bir çocuğun size bakıp kahkaha atması, “Tam da seni düşünüyordum” diye cevapladığınız bir telefon, size yaptığı resmi göstermeye çalışan çocuğunuzun heyecanı, yatağa hasta girdiğiniz bir gecenin sabahında dinç bir şekilde uyanmak, annenizi ziyarete gittiğinizde en sevdiğiniz yemeği yapmış olacağını bilmeniz, en yakın arkadaşınızdan aldığınız destekleyici bir mesaj, yaz sıcağında esen ılık rüzgârla öğle uykusundan uyanmak, filmin sonunu tahmin etmeniz, hiç tanımadığınız bir yabancının iltifatı, işinizi yetiştirmeye çalışırken iş arkadaşınızın size kahve getirmesi, eve geldiğinizde bitkinizin çiçek açtığını görmek, yolda yürürken burnunuza gelen taze ekmek kokusu, eski bir kitabın içinde çocukluk fotoğrafınızı bulmanız, sıkılacağınızı sandığınız bir davette çok eğlenmeniz, tatilde yeni arkadaşlar edinmeniz, yavru bir kedinin “yaramazlık” yapışını izlemeniz, sevdiğiniz kişinin doğum gününüzü kutlayan ilk kişi olması, babanızın “Her zaman yanındayım” demesi, kuşların balkondaki saksınıza yuva yapması…
Hayatınızın mutluluğu bu olumlu duyguların bir toplamı. Ancak bunların farkına varabildiğimiz zaman hafızamızda yer edebiliyorlar.
Başımızı telefonumuzdan kaldırmazken, koşturur gibi yürürken, eksiklerimizi sayarken, başka bir şeyi düşünürken, kendimizi başkasıyla kıyaslarken bu hayatın kendine özgü mutluluklarını kaçırıyoruz. Her biri farkına varılmayı hak eden anlar. Ruhumuzda korumamız gereken bu anılar, içten gülümsemelerimizin izleri.
Yaşam ne kadar değişirse değişsin, insanlığımızın özü hâlâ, sadece samimi bağlar kurmak, içten ilgiler geliştirmek, hayaller kurmak ve anlamak istiyor.
Tatmin olmayan arzularımız, sahte aidiyetlerimiz, kendimizi tükettiğimiz yaşantılarımız günümüz kültürünün ürünleri. Yaşam ne kadar değişirse değişsin, insanlığımızın özü hâlâ, sadece samimi bağlar kurmak, içten ilgiler geliştirmek, hayaller kurmak ve anlamak istiyor. Beklemeye, satın almaya, ertelemeye gerek olmayan yaşantılar bunlar. Hazır olduğunuz her an deneyimleyebileceğiniz duygular. Kusursuz mutluluğun peşinden koşmak yerine her anımızın tadını çıkarmak için adımlar atalım.
* “Masumiyet Müzesi”, Orhan Pamuk, Yapı Kredi Yayınları, 2008
Ekim 2019, Psychologies Dergisi