Şanslı insanlar kendilerini şansa açanlardır. Siz de isteklerinizin kendiliğinden gerçekleşmesini beklemek yerine onlara kalbinizi açın.
Hayatta bir kurtarıcı beklediğiniz oldu mu? Siz labirentin içindeyken, sizi oradan çekip çıkaracak biri ya da bir şey… Sevmediğiniz işinizden ayrılmanızı sağlayacak reddedilemez bir teklif, ilişkilerinizi düzelten mucizevi bir formül, sorunlarınızı çözen sürpriz bir gelişme, ayaklarınızı yerden kesecek bir prens ya da prenses, karanlığınızı aydınlatan bir ışık…
Hayatımız boyunca “tehlikeli” olduğunu sandığımız duyguların içinden geçeriz.
Onlardan kaçınmaya çalışırken labirentin farklı bir koridoruna dalarız. Yeni bir yola adım atmamak için aynı koridorda volta atar dururuz; ya da “müptelası” olduğumuz bir duyguya kapılırız. Onu yakalamak için yanımızdan geçen hiçbir şeyi görmeden koştururuz. Bazen de avarelik ederiz, yollara, duvarlara omuz silkip.
Hayat yol haritasını vermiyor bize. Adım adım kendimiz keşfediyoruz onu. Bir gün koşturup, bir gün kaybolup, bir gün gezinip, bir gün geri dönüp, bir gün dinlenerek. Ne önümüzdeki yol düz ne de tempomuz sabit.
Adım atmadığımızda hayatımızı değiştirecek iyi şeylerin başımıza gelmesini bekleriz. Şanslı olduğunu düşündüğümüz kişiler de başlarına iyi şeyler gelen insanlardır.
Oysa şanslı insanların bir başka özelliği daha var. Kendilerini şanslarına açmaları. Onu dileyen, hayal eden, arayan ve yaratmaya çabalayan kişiler olmaları. Bazen sadece akışına bırakabilmeyi, bazen de keskin bir u dönüşü yapabilmeyi başarmaları. Araştırmalar, şansın dünyayı algılayışımızla ilgili olduğunu gösteriyor. Yani kendini şanslı gören insanların “başına” şanslı olaylar geliyor. Sadece istediklerine alan yarattıkları için. Tesadüf dediğimiz şeyler de aslında bizim algımızın içinde olduğu için.
Sizi “kurtaracak” olanın ne olduğunu düşünüyorsanız, onun size gelmesini beklemeden kendinizi açın ve adım atın.
Hayatınızdan sürpriz beklentileri, sihirli dokunuşları çıkarmak değil bu ama; sihrin parmaklarımızın ucunda olduğunu hissetmemiz. Parmaklarımızı neye dokundurmak istiyorsak ona doğru uzanalım sadece.
Şubat 2018, Psychologies Dergisi